Ev İşçileri için İnsana Yakışır İş
ILO Ev işçileri Konferansı’na sunulan Açılış Konuşması
Hoşgül Mehmed
20 Şubat 2013
Hilton, Ankara
Sayın Bakan,
Sayın ILO Türkiye Ofisi Direktörü,
Değerli konfederasyon temsilcileri
Değerli kamu kurumlarının temsilcileri,
Değerli akademisyenler,
Değerli basın mensupları ve
Değerli Konuklar,
İsmim
Hoşgül Mehmed. 8 yıldır ev işçisi olarak çalışıyorum. Ev İşçileri için
İnsana Yakışır İş başlığını taşıyan ve beni çok heyecanlandıran bu
konferansta açılış konuşmalarından birini yapma fırsatı sunduğunuz için
teşekkür ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uluslararası
Çalışma Örgütü’nün 189 No’lu Ev İşçileri Sözleşmesini üyesi olduğum Ev
İşçileri Dayanışma Sendikası sayesinde bundan bir yıl kadar önce
öğrendim. Sözleşmenin ev işçilerinin özgül sorunlarını çok iyi tespit
ettiğini, ücret ödemesinden şiddete, göçmen işçilerin sorunlarından özel
istihdam bürolarına kadar pek çok alanda çözümler ürettiğini gördük. Bu
sözleşme, örgütlenme çalışmalarımızda önemli bir mücadele aracı haline
geldi ve bize ilham kaynağı oldu. Sözleşmenin, bizlerle ilgili ciddi bir
saha bilgisine dayalı olduğu açıkça ortada. Bu nedenle Uluslararası
Çalışma Örgütü’ne bu değerli çalışmadan ötürü tüm ev işçileri adına
teşekkür etmek istiyorum.
Biz ev
işçilerinin çalışma hayatında yaşadığımız sorunlar oldukça fazla ve
çeşitli. Belli başlıklar halinde bu sorunları sizlerle paylaşmak
istiyorum. Kendi yaptığımız iş üstünde, zamanımız üstünde, geleceğimiz
üstünde ve çalıştığımız emek piyasası üstünde kontrol sahibi
olmadığımızı düşünüyorum. Bunları sırayla açmaya çalışacağım.
Birincisi,
kendi yaptığımız işin üstünde kontrol sahibi değiliz. Belirli bir iş
tanımımız yok. Çocuk bakıcısı olarak işe girip hasta bakımı, ev
temizliği, yemek yapmak zorunda kalabiliyoruz. Keyfiyeti engelleyecek
şekilde iş tanımı yapılmasına ihtiyacımız var. Zira işimizi ne kadar
ciddiye alırsak alalım, bir iş tanımımız olmadığı zaman hep bir şeyler
eksik ve yetersiz olarak görülüyor. Buna yönelik ILO’nun 201 No’lu
Tavsiye Kararında da belirtilen bireysel standart iş sözleşmesi üzerinde
sendikamızdaki arkadaşlarımla birlikte çalışıyoruz. Bu şekilde ev
işleri asistanı, haftalık temizlik görevlisi, çocuk ve hasta bakımı
asistanı gibi kategoriler belirleyerek bunların iş tanımlarını
ayrıntısıyla yazdık.
İkincisi, zamanımız üstünde kontrol
sahibi değiliz. Ev işçileri işe geliş ve gidiş saatlerini, izin
günlerini çoğu zaman kendileri belirleyemezler. İşverenin kendi özel
durumuna bağlı olarak bu saatler ve günler hep değişir. Ev işçisinin
kendi özel hayatı dikkate alınmaz. Ev işçisi bir başkasının hayatını ve
zaman akışını yaşar. Hele yatılı çalışanlar için gece ve gündüz
birbirine karışır. Uzun yıllar yatılı çalıştığım için bu sorunları ilk
elden biliyorum. Bu yüzden işçi ve işverenin karşılıklı ihtiyaçlarının
dikkate alındığı bir standartlaşma çok önem taşıyor bizim için. Örneğin
bahsettiğim sözleşmede ev işini en ufak zaman parçalarına kadar
ayırarak, bu işlerin ne kadar zaman aldığını tek tek hesapladık. Böylece
zaman üzerinde yeniden bir kontrol kazanmayı ve ev işinin kelimenin tam
anlamıyla, ILO Sözleşmesinin de vurguladığı gibi, profesyonel olarak
yapılan bir iş olarak kabul edilmesini hedefledik.
Üçüncüsü,
geleceğimiz üstünde kontrol sahibi değiliz. İşverenler rahatlıkla bizi
gerekçe göstermeden işten çıkarabildiği için geleceğimizi güvence altına
alamıyoruz. Örneğin en son işimden, hiç bir gerekçe gösterilmeden ve
yeni bir iş arama süresi tanınmadan çıkarıldım. Yasal mevzuatın zorunlu
hale getirmesine karşın sigortalı olan ev işçisi sayısı da çok az. Ben
kendim de sigortasız çalışıyorum. Bel ağrısından kansere kadar henüz
meslek hastalığı sınıflandırması yapılmamış pek çok rahatsızlık yaşadığı
için erken yaşlanan arkadaşlarımız var. Hiç birinin emekli olma şansı
yok. Bizler hayatlarımızı ve geleceğimizi riske atarak bu işi yapıyoruz.
Öyle ki, gün geliyor geçirdiğimiz iş kazaları sonucu sakatlanabiliyor
ve hatta hayatlarımızı kaybedebiliyoruz. Biz ev işçilerinin sosyal
güvence altına girmeleri için gerekli farkındalık çalışmasını tabandan
yapmaya hazırız. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bu
konudaki desteği bizim için çok önemli.
Dördüncüsü
çalıştığımız sektördeki emek piyasasının düzenlenişi üstünde kontrol
sahibi değiliz. Ev işçiliği, ekonomik koşulları ya da aile yaşantısı
başka bir meslek eğitimine olanak tanımamış kadınlar için en kolay
girilebilen sektördür. Ev işçilerinin çoğu kendi ekonomik ve sosyal
haklarının farkında olmazlar. Emek piyasasındaki aracıların tam da bu
zayıf ve korumasız durumu suiistimal edebildiğini görüyoruz. Benim ve
arkadaşlarımın onlarca istihdam bürosuyla yaşadığımız deneyimlerden
topladığımız veriler gösteriyor ki bu aracıların bir kısmı yasal
olmadığı halde işçilerden komisyon alıyor, işverenle işçinin
ihtiyaçlarını örtüştürecek profesyonel hizmeti sunmakta yetersiz kalıyor
ve iş görüşmelerinde kötü muamele edebiliyor.
Ev
işçisinin bir mekan olarak ev ile olan ilişkisi diğer insanlardan
farklıdır. Biz ev işçilerin için ev, hem yaşadığımız, hem de
çalıştığımız iki ayrı yer anlamına gelir. Bu nedenle her iki alanda
toplumsal cinsiyet ile bağlantılı olarak yaşanan sorunlar da ev işçileri
için çok daha fazladır. Çalıştığımız evlerde haksızlığa, psikolojik
baskıya, mobbinge, haysiyet kırıcı davranışlara, hatta taciz ve şiddete
maruz kalırız. Kendi yaşadığımız evlerde ise, diğer bütün kadınların
maruz kaldığı ataerkil düzeni ve bunun getirdiği cinsiyetçi işbölümü ile
başetmek zorunda kalırız. Yani hem bir çalışan hem de aile mensubu
olarak ev içinde yaşanabilecek her türlü eşitsizlik ve adaletsizlik ev
işçisinin omuzlarına yüklenir. Eğer ev işçisinin maruz kaldığı
adaletsizlik ve eşitsizlikler evin içinde başlıyorsa, o zaman bireysel
özgürleşme ve toplumsal adaletin başlayacağı yer de evin içi olmalıdır.
Bu nedenle ev işçileri hem iş hem yaşam alanı olarak ev mekanını
dönüştürmelidir.
Evde çalışanları ilk defa “ev işçisi”
olarak tanıyan ILO sözleşmesinin bir çerçeve ve yol gösterici metin
olduğunun, bizlerin sorunlarını tek başına çözemeyeceğinin farkındayız.
Gerçek çözüm bu sözleşmenin hem yasal ve kurumsal düzenlemelerle, hem de
tabandan gelen bir örgütlenmeyle hayata geçirilmesinde yatıyor.
Türkiye’de ilgili kurumların bu sorumluluğu üstlenerek en kısa zamanda
ILO Sözleşmesini imzalamasını istiyoruz. Ayrıca ev işçilerinin
örgütlenme hakkına ve ilgili ILO Sözleşmelerine aykırı olan Ev İşçileri
Dayanışma Sendikasıyla ilgili kapatma kararının da temyizde bozulmasını
talep ediyoruz. Ev işçileriyle ilgili hiç bir çözüm ev işçilerini ve
onların demokratik örgütlerini dışlayarak hayata geçemez.
Kadınların
çalışma hayatına girmesi şüphesiz bizleri güçlendiren bir durumdur. Ben
de tek başıma İstanbul’da yaşamaya başlayıp çalışma hayatına girince
güçlendiğimi, bağımsızlık kazandığımı gördüm. Ancak çalışma hayatında
beni yeni eşitsizlikler ve haksızlıklar bekliyordu. Kendim gibi ev
işçileriyle ortak sorunlarımızı tartışmaya, düşünmeye, çözüm için fikir
üretmeye başladıkça özgüvenim arttı. Maruz kaldığım haksızlıklara karşı
ses çıkarmayı öğrendim.
Ben,
gururla tekrar ediyorum, bir ev işçisiyim. Ev işinin iş olarak
tanınmasını istiyorum. Bu alanda benim ve diğer arkadaşlarımın
fikirlerini ve taleplerini içerebilen kurallar, standartlar,
düzenlemeler getirilmesini istiyorum. Bu düzenlemelerin göçmen ev
işçilerini de kapsayacak şekilde yapılmasını istiyorum. En önemlisi de
ev işçisinden sürekli esirgenmiş haysiyetin, daha fazla ertelenmeden,
iade edilmesini talep ediyorum.
Ev işçisi arkadaşlarımla
ben bir hayal kurduk. Ev işçilerine bugüne kadar yetersiz, değersiz,
güçsüz hissettiren ne varsa mücadele etmek ve önce kendimize, sonra
başkalarına içimizde taşıdığımız sonsuz potansiyeli ortaya
çıkarabileceğimizi göstermek istiyoruz. Bu süreçte uluslararası
kurumları, Türkiye’deki kamu kurumlarını ve demokratik kitle örgütlerini
hayalimize ortak olmaya çağırıyoruz. “İnsana Yakışır İş” kavramı, bu
hayalin önemli bir parçasını oluşturuyor. Bu nedenle tekrar Uluslararası
Çalışma Örgütü’ne ve bu toplantıya katılan bütün konuklara teşekkür
ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder